İslâm’da Sabır
Sabır, lügat
yönünden, “sıkıntıda; tutmak, alıkoymak” anlamına gelen bir kelimedir. Kendimize
hakim olduğumuz, dişimizi sıkıp katlandığımız birçok konu ve olay karşısındaki
rûhî direnme ve dayanmamıza da “sabır” adı verilmiş.
Sabretmenin
İslâm dininde çok büyük yeri ve önemi vardır. Gerçek dindarlığa ulaşabilmek
için “sabır melekesi”ne sahip bulunmak şarttır. Sabrın önemi hakkında sevgili
Peygamberimiz (sas.) şunları söylüyor:
“İmanın bir
yarısı şükür, diğer yarısı sabırdır.”
“Vücutta
başın yeri ne kadar önemli ise imanda sabrın yeri de o kadar önemlidir.”
“İmanın en
üstünü, sabretmek ve hoşgörü sahibi olmaktır.”
“Başa bir
musibet geldiğinde feraha kavuşuncaya kadar sabretmek, değerli bir ibadettir.”
Sabretmek
bize Kur’ân-ı Kerîm’in emridir. Allah celle celâlüh sabredenleri sevdiğini,
Kur’an’da bize bildirmektedir. Bu çok önemli bir noktadır.
Diğer kayda
değer bir nokta ise Allah’ın, sabredenlerin yanında ve onlarla beraber olduğunu
belirtmesidir. O’nunla beraber olmak, ne kadar büyük bir şeref ve mazhariyet!
Sabır
çeşitli konularda olabilir. Hz. Ali radıyallâhu anh’den rivayet edilen bir
hadiste, sabrın üç türlü olduğu beyan buyurulmuş:
1. Musibetlere sabır: Her kim başına gelen bir derde,
felakete sabreder ve güzel bir tahammül ile onu geçiştirebilirse Allahu Teâlâ
ona her biri arası yer ile gök arası kadar olan üç yüz derece yazar, onu mânevî
yönden bu kadar yükseltir.
2. İbadetlere sabır: Her kim Allah’a ibadet ve taatte
sabır ve sebat gösterirse, ihmal ve tembelliğe düşmezse Allah onu altı yüz
derece yükseltir. Her derece arası ise yeryüzünün çekirdeği ile en son
tabakasının arası kadardır.
3. Günahlara sabır: Her kim bir günah işleme durumu ile
karşılaştığında kendini tutar, nefse şeytana uymaz ve o kötülüğü işlemezse
Allah ona dokuz yüz derece yazar ki buradaki iki derece arası yer çekirdeği ile
arşın sonu arasının iki mislidir.
Bu hadîs-i
şerîften, en güzel sabrın nefse hakim olup günahlardan el çekebilmek olduğu
anlaşılıyor.
Kıyamet günü
herkes hesap verirken sabredenlerin hesapsız mükâfât alacakları, Kur’ân-ı
Kerîm’de şöylece yazılıdır:
“Ey Resûlüm!
Onlara de ki: Ey iman eden kullarım! Rabbiniz’den korkun! Bu dünyada iyi işler
yapanlara, bir mükâfât verilecektir. Allah’ın ülkesi geniştir. (Kendi öz
yurdunuzda sıkıştırılırsanız başka diyarlara göç edebilirsiniz, üzülmeyin.)
Sadece sabredenler için mükâfâtları hesapsız olarak verilecektir.”
Hz. Enes
(R:A)’den nakledilen bir Hadîs-i Şerîf'te ise şöyle buyuruluyor:
“Allahu
Teâlâ der ki: Kullarımdan bir kulu, vücudunda veya çoluk çocuğunda veyahut da
mal-mülkünde bir sıkıntıya, derde uğratırsam o da bu derdi, güzel bir sabırla
karşılayıp tahammül ederse kıyamet günü onun amellerini tartmaya, defterini
açıp günah ve sevaplarını hesaplamaya hayâ ederiz. (Onu hesapla üzmeyi,
ulûhiyetimin şanına uygun bulmam, mükâfâtını hesapsız veririm.)”
Sabrın bir
çeşidi de savaşlardaki sebat ve direnmedir. Zafer ancak sabredenlere vaad olunmuştur.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruluyor:
“O kinci
kâfirler, size bir iyilik ulaşsa kederlenir ama felakete uğrarsanız sevinirler.
Eğer siz sabırlı olur, Allah’tan çekinerek Allah korkusuyla hareket ederseniz
onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah onların işlediklerini
kuşatmıştır.”
“Ey iman
edenler! Eziyetlere sabredin, savaşlarda direnin, sınırlarda cihad için nöbet
bekleşin ve Allah’tan korkun ki felah bulasınız.”
“Allah’a ve
O’nun Resûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra perişan olursunuz,
mânevî gücünüz elden gider. Sabrediniz, muhakkak ki Allah sabredenlerle
beraberdir, onların yanındadır.”
Oruç ve Ramazan’ın, sabırla büyük
ilişkisi vardır. Hatta Tefsîr-i Kurtubî’de, Ramazan’a “sabır ayı” adı verildiği
yazılıyor. Bakara Sûresinin 45. ve 143. âyetlerinde geçen “sabır” kelimesi,
Mücâhid radıyallâhu anh tarafından, doğrudan doğruya “oruç” olarak tefsir
edilmiştir. Bir Hadîs-i Şerîfte de “Oruç, sabrın yarısıdır.” deniyor.
O halde sevgili okuyucular! Allah’ın bizimle,
bizim yanımızda olmasını ve bizi sevmesini sağlayacak olan sabra itina edelim,
sabrı öğrenmeye çalışalım. Sabırlı olursak her türlü güçlüğü yenecek, düşmanlara
galebe çalacak, dünya ve âhirette izzet ve şerefe ereceğiz, Allah’ın sevgili
kulu olacağız. (Alıntı)