Hicret ve Yepyeni Bir Dünyanın Doğuşu, Bugün Neden Olmasın?
Hicret; sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (SAS) ve diğer Müslümanların Mekkeli Müşriklerin zulüm ve baskıları yüzünden miladi 622' tarihinde Mekke'den Medine'ye göçüne verilen isimdir. Bu büyük hicretten önce de bazı Müslümanlar daha güvenli bölgelere peygamberimizin izni ve tavsiyesi ile gittiler. Amma bu hicretler İslam tarihinin başlangıcı kabul edilebilecek ve tarihin seyrini değiştirecek açılımlara kapı aralayamadı. Asıl Hicret; İslam davasının yolunu açan ve devlete giden yolu temelleştiren Resûlüllah’ın en yakın dava kardeşi Hz. Ebu Bekir ile paylaştığı o kutlu yolculuk oldu.
Hicretin, gizlenip saklanabileceğiniz ağaçlıklar ve ormanların olmadığı, ardından azgın düşmanların gece gündüz silahlı ve hain tuzakları ile takip edilme, korkunç çöl hayvanlarının tehlikesi, gündüzün yakıp kavurucu sıcaklığı ve gecelerin içinde sakladığı nice tehlikeler altında yapıldığını asla unutmayalım. Bütün bu olumsuz şartları bizlerin anlaması için yazdım, yoksa onlar kendilerini en kudretli gücün koruduğunu biliyorlar, inanıyorlar ve de güveniyorlardı. Öyle de oldu elhamdülillah, telaşlanan Hz. Ebu Bekir’e, ayetle ifadesini bulan “ hüzünlenme, korkma Allah bizimle beraberdir” diyordu. Evet! Allah zaman kavramını işletmeksizin yanlarında idi. Değil mi ki arkanda Allah var daha telaşa ve paniğe ne gerek. Onlar tam inandılar, gereğini tam yaptılar ve karşılığını da tam aldılar.
Bugün, tarihten hemen günümüze bir pencere açarak günümüze bir göz atalım, İslam ümmeti azgın zalimlerin uygulamaları ile aynı durum içindedir. Şimdi dert ve fikir sahibi her Müslüman, ümmetin bu cendereden nasıl çıkacağına kafa yoruyor, araştırıyor, çatlıyor yırtınıyor, sonuç ortada… Ee çözüm ne, çözüm az önceki paragraftaki iman ve uygulamada belirtilmiştir. “Değil mi ki arkanda Allah var daha telaşa ve paniğe ne gerek. Onlar tam inandılar, tam güvendiler, gereğini tam yaptılar ve karşılığını da tam aldılar.” Rabbimizin tarafından değişiklik yok, aksama yok, sözünde değişim yok. Rabbimizin sözü, yardımı ve vaadi ta kıyamete değin değişmeden devam edecektir. Bunu dünya kuruldu kurulalı İslam tarihinden görüyor ve müşahede ediyoruz. Değişkenlik kul cenahından kaynaklanıyor. “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir.”(Nisa:79) Bunun benzeri çok ayetler vardır. “…Nice az topluluk, Allah'ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara:249) Sorun biz Müslümanlardan kaynaklanıyor.
Hicret, elbette ki görüntü itibarı ile zulümden kaçış gibi gözükse de askeri savaş stratejilerinde görülen, yeni bir yapılanma ve yeniden taarruz için geri çekilme harekâtları vardır. İşte Hicret budur. 10 yıllık Medine yapılanması sonucunda Medine İslam Devleti kurulmuştur. Ümmet başlarında liderleri Hz. Resülüllah olmak üzere dinleri için vatanları Mekke’yi terk ettiler, amma 8 yıl gibi kısa bir zaman sonra 630 tarihinde, yüce Allah onlara içinde Mekke de olmak üzere geniş bir dünya verdi.
Ey İslam ümmetinin değerli mensupları, kurtuluşumuzun reçetesi, Resûlüllah’ın Veda Haccı hitabesinin sonunda ifade edilmiştir. “ Ey insanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmaz, mağlup ve mahkûm olmazsınız, onlar ise Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve benim sünnetimdir.”
“Ümmetimden Hak üzerinde sabit batıla galip bir zümre ta kıyamete değin devam edecektir.” Biz Müslümanların hayat devam ettiği müddetçe eğer samimi Müslümanlar isek kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur, ya şehadet ya gazilik, iki güzellikten biri ile rabbimiz bizler müjdelemiştir. Önümüzdeki en büyük bela dünyevileşmek ve böylece ölümden korkmak. Bunları yenebildiğimiz an zafer bizimledir, bi iznillah.
Bu vesile ile tüm kardeşlerimin Hicri yılbaşlarını ve Aşure günlerini tebrik eder, yüce rabbimden bizlere anlatılanlar çerçevesinde bir ruh vermesini ve İslam âleminin kurtuluşunu niyaz ederim.