Bu gece Sevgili Peygamberimizin Doğumu , Mevlid Kandili. İnşallah onurla ve mutlulukla idrak edeceğiz. O Şerefli Resulün, Dünyayı yaşanılır bir dünya haline getirmesinin pırıltılı başlangıçının ilk aydınlıkları.
Yeryüzünü maddi ve manevi bir karanlık kaplamıştı.
İnsanlık zulüm ve vahşetten adeta mateme bürünmüştü. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve gönüllerdi.
Yeryüzü saadetin, sevincin, huzurun kaynağı olan "Tevhid" inancından mahrumdu. Küfür ve şirk fırtınası ruh ve kalpleri kasıp kavuruyordu. Gönüllerde tek mabud ( ilah ) yerine, birçok batıl ilâhlar yer almıştı. İnsanlığın feryadı ortalığı çınlatıyordu .
İnsanlar birbirini yiyen canavarlar misali vahşileşmiş; küfür, şirk, cehalet ve zulüm bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zalimin zulüm kamçısı altında mazlum inim inim inler hale gelmişti.
Nerede? Kurtuluş müjdesi ve müjdecisi … Nerede nerde? sorular ve taleplerin ardı arkası kesilmiyordu . Kimileri içlerine gömüyor , kimileri dışa vuruyorlardı bu taleplerini…Kuss b. Saide ; Göklerde haberler var diye haykırıyordu…
Akıl, ruh ve kalpleri manevi kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu dalâlet ve cehalete, bu sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına Allah`ın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi. Bütün bunlara son verecek zatı , şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti.
İşte, o zat geliyordu. Dünyanın manevi şeklini beraberinde getirdiği nur ile değiştirecek eşsiz insan, Allah`ın son peygamberi geliyordu.
Cin ve inse ebedî saadetin yolunu gösterecek Hazret-i Muhammed (a.s) geliyordu.Kâinat, hürmet ve haşyet içinde efendisini beklemekte idi. Her varlık, kendisine mahsus diliyle, hâl ve hareketiyle bu emsalsiz insana tabi olmak üzere sevinç içinde hazır durumda idi.
Kameri aylardan Rebiyülevvel ayının on ikinci gecesi.
Mekke`de mütevazi bir ev, günlerden Pazartesi...
Vakit, vakitlerin sultanı, seher vakti.
Bu mütevazi evde ve bu eşsiz vakitte muazzam ve eşsiz bir hâdise vuku buldu.
Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem dünyaya gözlerini açtı.
Bu göz açışla birlikte âlem, sanki birden elem ve matemini unutarak kâinat sevinç ve heyecan içinde adeta;
"Doğdu ol saatte, ol Sultan-ı Din ,Nura gark oldu semâvât- ü zemin" diye haykırdı .
Dedesine haber verildi.Nur topu torununu kucakladı, öptü, kokladı... Sonra da oğlu Ebu Talib’e`e teslim ederek, "Bu çocuk sana emanetimdir. “Bu oğlumun şânı, şerefi yüce olacaktır" diye konuştu.
Abdülmuttalib, bu mutlu hâdisenin hatırı için Kâinatın Efendisinin doğumunun yedinci günü develer, davarlar kestirerek Mekke halkına ziyafet çekti. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer kurban ederek insan ve hayvanların istifadesine bıraktı.Şimdi sevinme sırası ve sadece sevinme değil O’nu yeniden anlama , tanıma ve O’na ittiba zamanı bizde ..Haydin Dostlar , Şeytana , yandaşlarına tüm ayak bağlarına ve nefsimize karşı O’ na uyma yarışına . Selam ve dua ile Allah a emanet olun