ÇİZLAVET:
O yılların Adidas veya Nike Markası denebilecek ayakkabısı. Yılmaz ve TOR Lastiklerinin pabucunu dama atarak meydanı devralmıştır. Artık giyenin bile utanma hissi duyacağı devre gelmiştir. Ne yazı ki son kullanma tarihi gelmiş ve geçmiştir.
KÖSTERE BİLEME TAŞI:
Hemen hemen her evin önünde çeşitli keski aletlerini bilemek için kullanılan bir araçtı. Artık sadece ismi kaldı.
DUVAR HALISI :
Genellikle belli bir zenginlik düzeyi olanların evinde duvara asılı bulunurdu. Bazen bir Kabe resmi, bazen de bir Geyik resmi ile süslerdi duvarlarımızı…
NOSTALJİK RADYO :
Bir zamanların iletişim deviydi. Haberleri (Ajansları) ,Cuma sabahları Halk Hikayeleri, saat 10: 00 ‘da Arkası Yarın Kuşağı, kimi zaman tarla kazarken, kimi zaman da çayır biçerken keyifle dinlediğimiz radyomuz. Şimdi tahtını bilgisayar ve LCD TV ‘ye kaptırsa da onun yeri bizim gönlümüzde unutulmazdır.
EVLERİMİZ :
Doğu Karadeniz bölgesinde köy evleri daha düne kadar geleneksel yerel malzemelerden yapılırdı. Altta ahır ve üstte aşana ( mutfak ) ve yatak odaları bulunurdu. Alt katın duvarları taş, üst katın duvarları ise kısmen taş malzemeyle ve kısmen de bağdati denilen taş çamur ve ahşap karışımı malzemeyle yapılır sıvanır ve kireçle boyanırdı. Erzak deposu olan seranderler evin dışında yapılan ahşap yapılardı. Hayvanların yiyecekleri kuru otların konulduğu merekler de ahşap malzemeden yapılırdı. Bu yapıların damları da ahşap malzeme olan hartama ile örtülürdü. Helalar evlerin dışında yapılırdı. Günümüzde artık bu geleneksel malzemeler yerine briket, tuğla beton, saç vs. malzeme kullanılarak yapılan evler yavaş yavaş eski evlerin yerini almaktadır. Yöre iklimine uygun olmayan yeni yapılar, insan sağlığı açısından da bazı sakıncalar doğurmaktadır
Maçkalı kemençeci Ferhat ÖZYAKUPOĞLU 1950’li yıllarda söylediği bir destanda sevdasının annesi gelince ahıra kaçışını şöyle anlatır:
Yaylanın çümeninde
Ben bağıra bağıra
Dedi annem geliyir
Haman endum ahıra
Ahırın küreğılan
Vura vura kirişe
Annesi da bağırır
Bak bana olan işe
Maçkalı bir türkücü, türkülerinden birine mizan da katarak şöyle der:
Gittim yarın evine
Tasla verdi yoğurdi
Dedım bu ekşi oldi
Dedi tosun doğurdi
Yaylanın çümeninde
Eküzler beğurur mi
Dedim gavurun kızi
Hiç tosun doğurur mi?.
YAYLACILIK:
İlkbaharda karlar erimeye başlayınca erkekler yaylaya gidip evlerini kontrol ederler. Evlerin kardan, rüzgardan bozulan, kırılan yerlerini, tamir ederler, çayırların çapalarını (çitlerini) düzeltirler. Köylerde de yayla hazırlıklarına başlanır. Yaylaya götürülecek eşyalar satın alınır. İneklerin çırnakları (çanları) elden geçirilir, Süsleri (ineklere takılan püsküllü boncuklu başlık) dikilip boyatılır. Göç günü, köylülerce ortaklaşa belirlenir.(Genellikle Çarşamba Günü Maçka, Perşembe Günü Yayla günüdür). Çünkü yaylanın taze otları birlikte otlatılacaktır. Genellikle tarlalar ekilmişse ve havalar uygunsa, haziranın ilk haftasında yaylaya göç edilir. Yaylalar yemyeşil, türlü çiçeklerle bezeli, kelebeklerin uçuştuğu çayırlara, cana can katan soğuk sulara, türlü ağaçlar, meşeler, çamlarla donanmış ormanlara sahiptir. Ormanlarda otlaklarda kuş sesleri, çan sesleri, köyün kuzu meleyişleri insanı gerçekten etkiler. Günün her saati yayla bir başka tarif edilmez güzelliktedir.
Evden önce besmele ile evin büyüğü veya ananın ilki olan erkek çocuk çıkar. Yükler katır ve eşeklere yüklenir, büyükler de sırtlarına denkler ve sepetlerle bazı eşyaları alırlar. Bütün göçler köyün çıkışında birleşerek yola girilirdi.
Yayla Evlerimiz:
KALANDAR GECESI:
Yöremizde yılın ilk ayı kalandar adıyla anılır. Bu ayın ilk gecesinde değişik eğlenceler yapılır. Rumi takvim, Milat takvimini 13 gün arkadan izlediği için 12 Ocak gününü 13 Ocak gününe bağlayan geceye kalandar gecesi denilir. Kalandar gecesi Tüm evlerde lahana sarması, mısır ve patates haşlaması, kabak dilimi, fındık, ceviz, elma, armut, ayva gibi özel yemekler, yemişler ve çerezler hazırlanır. Aile bireyleri bu yiyeceklerle hazırlanan kalandar sofrası başında oturarak kendi aralarında bir şölen havası yaşarlar. Canta atmak Kalandar gecesinin en yaygın eğlencesidir.
Canta atmak, genç erkeklerin işidir. Zaman zaman genç kızların da erkek giysileri giyerek çanta atmaya çıktıkları görülürdü. Atılacak çantanın açık ucuna önceden uzunca bir ip bağlanırdı. Bu ip çantanın uzak bir yere atılıp geri çekilmesini sağlardı. çantanın içine çeşitli yemişler ve atılacağı eve göre özel armağanlar konulur. çanta atma sırasında tanınmamak için değişik kıyafetlere girilirdi. Karanlık basar basmaz kimseye görünmeden belirlenen evlerin kapılan çalınır. Çanta atanın kim olduğunu öğrenmek için evden gelen seslenişlere ses değişikliği yapılarak yanıt verilirdi:
Kapı aralanır aralanmaz önceden hazırlanan çanta hızla içeri fırlatılır .Buna çanta atma denirdi. Evdekiler, çantanın içindeki çerezleri alarak yerine daha değişik yiyecekler koyarlar. Kapıda bekleyenler, çantanın ipini çekerek oradan uzaklaşırlar.
Çanta atma sırasında ilginç olaylarla da karşılaşılır. Muziplikten hoşlanan kimi kişiler, evlerine atılan çantalara yemiş yerine kedi yavrusu, kirpi, fare, sümüklü böcek, kafatası gibi şeyler ya da acı bibere, tuza bulanmış yiyecekler koyarak çanta atanlara eğlenceli oyunlar oynarlar.
Çanta atma geleneği, nişanlılar arasında armağan alışverişini de sağlar. Nişanlı delikanlılar, nişanlısının evine attıkları çantalara ayrıca özel armağanlar koyarlar. Atılan çanta, nişanlı kızın armağanlarıyla doldurularak geri verilir. Kalandar günü ve gecesiyle ilgili başka gelenekler, görenekler ve inanışlar oldukça çoktur:
Kız İsteme-Düğünlerimiz
Kız ile erkek belli bir anlaşmaya vardıktan sonra iş ailelere gelince, erkek tarafı tatlı çeşitleri veya çiçekle beraber aile büyükleri ile kızın evine giderler. Daha önceden haberdar olan kız ailesi karşılamayı yapar, belirli bir ön sohbetten sonra erkek tarafının büyüğü veya bu işle görevlendirilen kişi ALLAH'ın emri ile diyerek başlar söze ve .... kızınızı .... oğlumuza istiyoruz diye bitirir.Kız tarafı naz evi olduğundan,
a-) Bu güzel teklife genellikle nazikçe olumsuz bir cevap verir..
b-) Kız tarafı güzel bir dille biz de biraz düşünelim büyüklerimize soralım falan filan gibilerinden daha sonraki bir zaman tekrar görüşmek üzere randevu verir.
c-) Kız tarafı biraz düşünür biraz da kaşınır kızına sorar ve sonunda verdik gitti der, karşılıklı aile büyüklerinin elleri öpülür, gelin ve damat tarafından işler hayırlı olsun dilekleri söylenir vs.
İşte, işin en zor kısmı şimdi başlar, yeni kurulacak ev için eşya ve altın işleri konuşulur bir şekilde anlaşmaya varılır kahveler çaylar içilir ve dağılınır.
Artık bundan sonrası kına gecesi ve düğün töreni hazırlıkları için vakit harcama zamanıdır.
Köyümüzde düğünler genellikle kemence, kısmen davul, zurna, eşliğinde yapılırdı. Son zamanlarda sık görülmezse de düğünlerde orkestra (org-saz) görülmeye başlanmıştır. Düğünlerde, kadınlar ve erkekler birlikte, saatlerce horon oynarlar..
Düğünde, oğlan tarafının hazırladığı yemekler gelen misafirlere ikram edilir. Yemekler çok çeşitlidir. Genellikle etli kuru fasulye, pilav, komposto ve karalahanadan yapılan dolma, (sarma) dan oluşur. Silah atma merakı, her yerde olduğu gibi düğünlerin vazgeçilmez unsurudur.Ancak son yıllarda açık alan düğününden daha ziyade Salon düğünleri geçmişte olan bir çok geleneği yok etmiştir.
Düğünlerde son yıllarda yapılmaya başlanan bir bölüm var ki, oğlan tarafının yükünü bir nevi hafifletir. Bu olaya “takı takma” merasimi denir.. Takı takma merasiminde, damadın gelinin yakınları, düğüne iştirak eden misafirler, damada ve geline gönüllerinden kopan hediyeler (altın, para, mutfak eşyası gibi) takarlar veya verirler. Bu merasimde toplanan para, genellikle düğün masrafını karşılar. Maddi durumu iyi olan damadın ailesi, bu parayı yeni evlilere verirler ve onlar da bu parayla istedikleri gibi harcama yaparlardı.
Takı takma merasimi bittikten sonra, eğlenceye devam edilir. Düğün dağıldıktan sonra gelin ve damat evlerine (odalarına) çekilir. Bu sırada gelinin bir yakını nedimesi(genellikle varsa ablası olur) yanlarında bulunur, imam nikâhı, o ana kadar kıyılmadıysa, nikâh kıyılır.Bir hafta sonra gelin ve damat, gelinin ebeveyn evine Yedilik denen ziyarete gidilirdi.
CENAZE KÜLTÜRÜMÜZ
Cenazeler, gerek Türk İslam Kültüründe, gerekse Köyümüzde çok önemli bir yer tutar. Mahalle veya köy camiinde selalar okunur.Ölen kişinin cenaze hazırlıkları devam ederken, gece cenazeler beklenirdi. Eski yıllarda Hastane ve Morg bugünkü kadar yaygınlaşmadığından cenazeler gece evlerde beklenirdi.Bu sırada cenazeyi bekleyenler çeşitli sohbet ve etkinliklerle vakit geçirirlerdi.Ertesi gün cenaze yıkanarak namazı kılınmak üzere musallaya konurdu.Toplumsal hayatımızın en güzel ve en acı gün birlikteliğidir cenaze merasimlerimiz. Cenaze günü köy dışından gelen misafirler için çeşitli ikram ve yiyecekler komşular tarafından hazırlanır.Cenazelerde eskiden fakir kimseler için türüne göre zarf içinde bir miktar para,havlu veya seccade gibi sadaka tarzı dağıtım yapılırdı.Genellikle ölümü takip eden ilk üç gün cenaze evinde Kur’an okunur, kırkıncı veya elli ikinci geceler ile, Kadir gecelerinde mevlit okutulurdu.
BAYRAM KÜLTÜRÜMÜZ
Köyümüzde gerek Milli Bayramlara ve gerekse dini bayramlara rağbet çok fazlaydı.Milli Bayramlar İlkokul önünde toplanan kalabalık halk eşliğinde yapılırdı.Dini Bayramlar Ramazan Bayramı coşku içerisinde sadakatle icra edilirdi. Bugünkü kadar küslük dargınlık ve kırgınlıklar yaygın değildi.En azından köyde hatırı sayılı büyüklerin araya girmesiyle dargınlıklar anında sonlandırılırdı..Eski büyüklerimizi kaybettikçe, ara buluculuk sektörünü de kaybettik neredeyse. Bu konuda halen köyümüzde yaşayan büyüklerimize köy muhtarına ve üyelerine çok görev ve sorumluluk düşmektedir. Kurban Bayramı münferit veya ortak kurban kesen köylülerimizle birlikte icra edilir. Namaz sonrası silah atma geleneği burada da devam etmektedir. Küçük çocuklara şeker, cep harçlığı verilir, garibanlar sevindirilirdi.Akraba,eş - dost ziyaretleri, ulaşım imkanları bugünden az olmasına karşın daha fazlaydı.
YEMEK KÜLTÜRÜMÜZ
Yıllar geçtikçe zaman bağlı olarak yemek kültürümüz de değişime uğradı.Eskini doğal besin kaynakları artık yerini GDO’lu denilen gıdalara bıraktı ne yazık ki. Su değirmeninde öğütülmüş undan yapılan kuymak, hiçbir katkı maddesi bulunmayan süt ve süt ürünlerinden, yaylaların bin bir çeşit çiçeklerinin kokularının mis gibi nakşedildiği yayla peyniri,tereyağı vs. Şimdilerde sadece lezzetleri rivayet olarak anlatılan bu yemek kültürümüzden halen ayakta kalan Mısır Çorbası Lahana Çorbası Etli Lahana Sarması Kara Lahana Yemeği, Mıhlama,lahana katısı, mısır ekmeği ile tereyağının ortak ürünü olan Cumur, lahana Huliyası,sofralarımızın zengin fakir ayrımı yapmayan adaletli yemekleriydi. Ateş altında pişirilen ateş altı ekmeği, kiraz kırmızısı ekmek ile yoğurt, tereyağı şifa kaynağıydı. Hatta soğuk kış geceleri patates ve turşu ile, ineklerin yiyecekleri olan Yal içerisine konulan ve orada pişirilen Pazı (pancar) ayrı bir tat verirdi o yıllarda insanlara…
GİYİM KÜLTÜRÜMÜZ
Köyümüz her ne kadar çok farklı yerleşim birimlerinden gelen değişik insan profiline sahip olsa da neredeyse tekdüze bir giyim geleneği mevcuttur.Özellikle Tonya ve Şalpazarı orjinli köylülerimizin kıyafet tarz ve usulü farklılık gösterse de, bir arada yaşamanın verdiği müştereklik bu farklılığı da ortadan kaldırmıştır.Köyümüz Türk İslam Kültürünün benimsediği ortak kıyafet, hiçbir eksenin aşırılığına kaçmadan dini inanç ,gelenek ve göreneklerine saygı zemininde oluşmuştur.Eskiden kadınlarımız iş kıyafeti olarak bellerine önlük, başlarına çömber üzerine atma (Yaşmak) atarlardı. Daha eski dönemlerde Keşan, kuşak kullanıldığı da görülmüştür.
FOLKLÖR
Genellikle horon hakim olup, horonun da kendi muhtevasında var olan, sıksara, kız horonu, düz horon yaygın olarak sergilenen figürlerdir. Özellikle köyümüz insanının hızlı ve hareketli karakteristik yapısını ifade eden Sıksara, Kız Horonu ve Kahveci oyunları köyümüzde sıklıkla başvurulan folklorik sembollerdir. Ağırlıklı olarak kemençe kullanılır. Ara sıra davul –zurna ile de aynı figürler icra edilmektedir.
İMECE KÜLTÜRÜMÜZ
Eskiden malum, köylerde yol yoktu.İnsanlar, tek başına yapamayacağı işleri köylüyü toplayıp imece usulü ile hallederlerdi.Bu sistem köylüleri birbirine daha sıkı sıkıya bağlardı.İnsanlar birbirleri ile daha muhabbetliydi.İmece toplanıp yapılacak işler yapılırdı.Herkes bundan memnun olurdu.Yemekler daha değişik pişirilirdi.İmeceye iştirak edenlere daha kaliteli yemekler ikram edilirdi.Yemekten sonra muhakkak kızlar ve erkekler horon oynardı. Mısır soyma,fındık halaga çıkarma ırgatları,yaylada balya yapma ırgatları, tarla belleme, kazma, ayıklama vb. Bütün bunlar icra edilirken türlü öykülere ,aşklara, hüzünlere sahne olmuştur. Aşıkların birbirleriyle balya yapması, birlikte tarla belleme, mısır ırgatı sonrası beraber horon oynama…Köyümüz orman köylüsüydü . Kamyonlara dolarak, (Rahmetli Mustafa KADI’nın Yeşil BMC ‘si Yüksel YILMAZ’ın LEYLAND ve Şah İsmail’in kırmızı DODGE marka arabalarına) ,tıka basa, turşu misali Köy olarak hep birlikte Bazen Mulaga ‘ya Bazen Meryemana ‘ya ,bazen de Topaloğlu Ormanı’na odun yapmaya gidilir, 15 gün kadar çadırlarda kalarak yıllık kışlık odun ihtiyacı temin edilirdi.Geceleri büyük ateşler yakılarak mısır pişirilir, gündüzün yorgunluğu bir şekilde giderilirdi. Daha neler ve ne güzellikler….Köyümüz bu noktada tüm civar köylere model teşkil edecek büyüklük ve nitelikteydi.
Eski, Ama Eskimeyen Deyimlerimiz.
1- Adamdan adam çıkartur da , ekmeğini çıkartamaz
2- Akılsız baş, neyler traş
3- Anasina bak, kizini al, ipliğini çek bezini al
4- Ateşin şiddetini kazan bilir
5- Ayranun beyaz olsun, sinek Bağdattan gelur
6- Afkurmasını bilmeyen köpek koyuna kurt getirir
7- Bayram çöreğiylan köpek doymaz.
8- Çakalsız orman olmaz
9- Deliluk üç türlüdur: Zır deli, Zırzır deli, Hınzır deli
10- Dünyada üç şeye çare bulunmaz : Göğe direk, denize kapak, ölüme çare
11- Düşün düşun ………tur işun
12- Bacanak bacanağı dere yukarı arar
BATIL İNANÇLARIMIZ
Batıl inançlar, nerden gelip nasıl toplum içinde yerleştiği belli olmayan ama yüzyıllardan beri belki de değişik inanışların ya da insanların kendi kurgularının sonucu hiçbir temel dayanağı ve mantığı izahı olmadan yerleşmiş inanışlar olarak günümüze kadar süre gelmiş olan inanışlardır. Bugün bile çeşitli şekillerde kendini gösteren bu inanışların temelinin insanlık tarihi kadar eski olduğu bilinmektedir. Yöresel özellikler arz eden bu inanışlara köyümüzde de rastlamak mümkündür.
Bazı batıl inançlardan örnekler :
Saç ayak boş olarak yanan ateşte bırakılırsa ölü suyu bekler.
Ellerini bağlayanın kısmeti bağlanır. Bir kadın aşererken birine bakarsa çocuğu ona benzermiş.
Çocuğunun güzel olması için gebe kadına ayva yedirilirdi.
Gece tırnak kesilmezmiş.
Yeni gelinin kucağına oğlan çocuk verilirse ilk çocuğu erkek olurmuş.
Kapı eşiğinde oturan kişi iftiraya uğrarmış.
Geceleyin evde ıslık çalınmaz, çalınırsa eve yılan girermiş.
Kuluçkanın altına yumurta koyan kişi, başını sararsa civcivler gugulli olurmuş.
Ay tutulunca havaya ateş edilirse ay kurtulurmuş.
Boş beşik sallanırsa çocuğun karnı ağrırmış.
Hastalıkların tedavisinde yararlı olduğuna inanılan kocakarı ya da halk ilaçları, halk hekimliği diye anılan temelde bilimsel değeri olmamasına rağmen doğal tedavi yöntemi olarak ta günümüzde bile tartışılan tedavi yöntemlerinin bir kısmına bütün Anadolu'da olduğu gibi köyümüzde de rastlamak mümkündü.
Arı Sokması :
Arının ısırdığı yere demir basılırdı.
Sarılık :
Sarılığa yakalanan hastanın ustura ile damak, el ve ayak tırnaklarının dipleri kesilirdi. Bu işleme sarılık kesme denirdi.
Çıban :
Çıbanların olgunlaşıp boşalmaları için üzerine damar otu denilen geniş yapraklı bir ot sarılırdı.Soğan ateşte ısıtılarak çıban üzerine sarılarak cerahat çıkarılırdı.
Üşütme :
Nezle, grip gibi durumlarda bir bardak süte bir parmak bal karıştırılıp hastaya içirilirdi.
Baş Ağrısı :
Başa patates sarılır, ayrıca mısır hamuru ayranla karıştırılarak bir çömberle başın ön kısmına bağlanırdı.
Mide Hastalığı :
Yörenin ünlü kestane balı yedirilirdi.
Yanık :
Özellikle yoğurt sürülürdü.
Geçmişimizi unutmadan, geleceğimize umutla yürüyebilmek dileğimle…..
Tüm Köylülerimize selam ve saygılar sunuyorum…