Almayıp Verenler: Vakıf Kuranlar
Her medeniyetin belirgin özellikleri olduğu gibi, kendisine özgü kurumları da olmuştur. İslâm medeniyetinin kendisine özgü kurumlarından biri de vakıf kurumudur.
Vakfın değişik tanımları yapılmıştır. Son dönem İslâm âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır'a göre; "vakıf, bir malın menfaati insanlara ait olmak üzere aslını müebbeden (sonsuza kadar, süresiz) haps etmektir." (Hamdi Yazır, İrşadu'l-Ahlâf, s. 22) Bir başka tanım ise şöyledir: "Vakıf, mülk olan bir malı, mülkiyeti vakfedende kalmak üzere menfaati (geliri ve yararları) fakirlere veya diğer hayır yollarına bağışlamaktan ibarettir." (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslâmiye Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu, c. IV, s. 284; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müesesesi, Ankara, TTK, 1988, s. 40-41) Osman Nuri Ergin'e göre, "vakıf, zannedildiği gibi dinî ve uhrevî bir müessese değil; dünyevî ve beledî bir teşekküldür." (Osman Nuri Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihî İnkişafı, İstanbul, İ.Ü. Hukuk Fakültesi, 1936, s. 46) Birçok vakıf tanımında, vakıf kurarken kurbet (Allah'a yaklaşma, sevap kazanma) kastının olması gerektiğine de vurgu yapılmaktadır. Bu tanımların da işaret ettiği üzere vakıf, bir malın mülkiyetini veya yararlanma hakkını süresiz olarak şahsî mülkiyetten çıkarıp, toplumun yararına tahsis etmek suretiyle hayır işlemek, böylece Allah'a yaklaşmak yani sevap kazanmaktır.
İnsanları vakıf kurmaya iten çeşitli nedenler vardır. Bunlar dinî, psikolojik, sosyal vs. şeklinde sınıflandırılabilir. Vakıf kurmanın en büyük nedeni dinî kaynaklıdır. Çünkü insanları vakıf kurmaya iten en büyük etken, hayır yapmak ve bu hayrın devamlılığını sağlamak düşüncesidir. İslâm öncesi toplumlarda görülen vakfı çağrıştıran uygulamalarda da dinin tesirleri birinci sıradadır. Vakfın dinî temelleri Kur'an'a ve Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in hadislerine dayanmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de sosyal yardımlaşmayı ve sürekli yardımı emreden ayetler çoktur. Bu ayetler, sürekli yardım ve dayanışma aracı olan vakfı teşvik etmiştir. Sosyal yardımlaşmayı teşvik eden ve ödenmesi mecburî olan "zekât" dışında, gönüllü harcamaları teşvik edip, ancak bunlarla iyi bir Müslüman olunacağını belirten birçok ayet vardır. Bazen zekât manasında kullanılmakla birlikte zaman zaman da kişinin, içerisinde borçlunun borcunu affetme de dahil (Bakara, 280) çeşitli yerlere yapacağı ihtiyarî harcamalar manasında kullanılan "sadaka", "hayır işleme", iyilik etme ve yapılan işi güzel yapma manasındaki "ihsan", hayırlı bir işe mal bağışlama ve birisinin nafakasını karşılama manasındaki "infak", birine yedirmek ve doyurmak manasındaki "it'âm", sıkıntılı zamanlarda fakirleri doyurma, "malından verme", zekât veya herhangi bir şekildeki yardım manasındaki "maûn", "yararlı iş", "malını akrabaya, yetimlere, yoksullara vb. vermek (i'tâ)" gibi kavramlarla, insanlar yardımlaşmaya ve dayanışmaya yönlendirilmiştir.
Bunun dışında vakıflar kanalıyla yapılan işlere temel teşkil eden birçok kavrama da ayetler kaynaklık etmiştir. Hiçbir menfaat beklemeden ödünç vermek demek olan "karz-ı hasen (güzel borç)" köle ve esirlerin hürriyetlerine kavuşturulması, ibadethanelerin ve topluma faydalı yerlerin yapılıp yaşatılması, sağlıklı bir hayatın sürdürülmesi, temizliğin sağlanması, yurt savunması için hazırlıklı olunması, yolcuların ihtiyaçlarının karşılanması, yoksulların, düşkünlerin ve yetimlerin korunması, gibi, vakıflar tarafından yürütülen hizmetlerin temelleri Kur'an'da görülmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hadislerinde de benzer teşvikler açıkça görülür. İslâm tarihinde ilk vakfın, Hz. Peygamber tarafından kurulduğu, daha sonra arkadaşları (ashabı)nın da onun yolundan gittiği, birçok sahabinin vakıf kurduğu dile getirilmektedir. (Bilmen, a.g.e., c. IV, s. 304)
Hz. Peygamber'in bazı hadisleri vakıf kurmayı teşvik olarak anlaşılmıştır. Bunlardan biri, "İnsan ölünce yapmakta olduğu hayır işleri durur; ancak üç kişi müstesnadır: Sadaka-i cariye (kesilmeyip devam eden hayır) yapanlar, faydalı ilim ve arkalarından dua eden iyi evlât bırakanların sevabı kesilmez, devam eder." (Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul, Sönmez Neşriyat, 1983, c. VIII, s. 184) şeklindedir. Burada geçen sadaka-i cariyeyi en iyi gerçekleştirme yollarından biri olarak vakıf görülmüş, daha sonra kurulan vakıfların birçoğunun vakfiyesinde bu hadis tekrarlanmıştır. Bazıları ise bu deyimi doğrudan doğruya vakıf manasında anlamışlar ve bu deyim çeşitli dillere vakıf olarak çevrilmiştir. (Örnek olarak bkz. Bilmen, a.g.e., c. IV, s. 301; Akgündüz, a.g.e., s. 34)
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, "İnsanların hayırlısı, onlara faydalı olandır." gibi, insanlara faydalı olmayı öğütleyen hadisleri de insanların yararına olacak vakıfların kurulması için büyük teşvik olmuştur. Ayet ve hadislerin buna benzer teşvikleri, insanları vakıf kurmaya iten dinî faktörlerdir. Ayrıca din büyüğü sayılan birçok kişi de vakıf kurmuş ve vakfı teşvik etmiştir. Din âlimlerinin kitaplarında vakıflara büyük bölümler ayrılmış, vakıflarla ilgili müstakil eserler ortaya konmuştur. Âlimlerin bu tavrı da, insanların din büyüklerini örnek almaları bakımından dinî nedenler arasında sayılabilir.
Sahabeden itibaren İslâm tarihi boyunca ve İslâm coğrafyasının her tarafında çeşitli vakıflar kurulmuş, toplumun ihtiyacı olan hemen her alanda vakıflar eliyle hizmet sunulmuştur. Zaman içerisinde vakıf hizmetleri artarak devam etmiş ve Osmanlı devleti ile zirveye çıkmıştır. Bu yüzden bazı yazarlar Osmanlı devletini tanımlarken, "vakıf medeniyeti" ifadesini kullanmışlardır.
Osmanlı toplumunda birçok toplum hizmeti, kamu kurumlarına gerek kalmadan, vakıflar kanalıyla yürütülmüştür. Külliye, han, hamam, cami, medrese, mektep, kütüphane gibi büyük vakıf kuruluşları yanında taşınabilir mallar da vakfedilerek toplumun ihtiyaçları karşılanmıştır. Meselâ, bazı yerlerde, gelen geçen herkesin yiyebilmesi için yol kenarlarına vakıf olarak, dut ve benzeri meyve ağaçları dikilmiştir. Halkın çeşitli ihtiyaçları da hayırsever kişiler tarafından düşünülmüş ve kitap, tabut, teneşir tahtası, düğün yemeği ve bulgur kaynatma gibi işlerde kullanılan büyük kazanlar gibi menkul (taşınır) mallar da vakfedilmiştir.
Eğin Şer'iye Sicilleri (Osmanlı Mahkeme Kaydı)'nde gördüğümüz 1 Şubat 1841 tarihli bir kayıt, bu konudaki ilginç örneklerden sadece birisidir: Eğin kazası sakinlerinden Nâibzâde Bekir Efendi bir kazan satın alarak bu kazanı vakfetmiştir. (5 Nolu Eğin Şer'iye Sicili, sayfa: 9, belge no: 20) Bu kazan vakıf kazan olarak toplumun hizmetine sunulacak, ihtiyacı olan herkes düğün, sünnet veya hacı yemeği gibi toplu yemek pişirilmesinde, bulgur ve pekmez kaynatılması gibi işlerde kullanacaktır.
Toplumu ayakta tutan değerlerden birisi de yardımlaşma ve dayanışmadır. Vakıflar, genel olarak İslâm toplumlarında, özellikle de Osmanlı döneminde toplumsal dayanışmanın en yaygın ve sağlam kurumu olmuşlardır. Vakıflar, dengeli ve adaletli bir sosyal politikanın manevî temellerinin oluşturulmasına büyük katkılar sağlamışlardır.
Vakıf giderleri arasında maaşlar önemli bir yer tutmaktadır. Maaş alanların bir kısmı vakıf görevlileridir. Bunun yanında vakıf kurucusuyla ilgisi olmayanlara (Duâgûyân, zevaidhoran vb.) da vakıf görevlisi olmadıkları halde bazı vakıflar tarafından maaş verilmiştir. (Bir örnek için bkz. İstanbul Müftülüğü Şer'î Siciller Arşivi [İMŞSA] 26/30/14-b Siyavuş Paşa Vakfı)
Vakıflar kanalıyla fakirlere yiyecek, giyecek vs. yardımı yapılmış (İMŞSA 26/13/3-a: İbrahim Çelebi V.; İMŞSA 26/13/20-a: Şah Hunat ve Ayşe Hatun V.), çocuklara ve öğrencilere giyecek verilmiş (İMŞSA 26/30/10-b: Hacı İsmail V.) ve değişik şekillerde yardım edilmiştir. Bu yardımlar nakdî olduğu gibi, bazen de aynî yardım şeklinde gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı vakıflarının önemli bir türü de "Avarız Vakıfları"dır. Avarız adını alan yükümlülükler nakdî yükümlülükler olup, başlangıçta devletin olağan dışı hallerde başvurduğu bir vergi yükü iken (Ö. Lütfi Barkan, İA, "Avarız", s. 13-19; Ziya Karamursal, Osmanlı Malî Tarihi Hakkında Tetkikler, s. 182-183), zamanla savaşların sürekli hâle gelmesi ve hazinenin yükünün artmasıyla, bedeliyyeler gibi diğer bazı nakdî yükümlülüklerle birlikte olağan dışı tahsilat kalemleri olmaktan çıkmış, XVII. yüzyıldan itibaren Devlet Hazinesi'nin olağan gelirleri arasına girmiştir. (Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım Ve Değişim Dönemi s. 30) Avarız vakıfları şehir ve köy halkının önemli bir sosyal güvenlik kurumu olmuştur. Birçok kişi avarız vakfı adıyla vakıflar kurarak, mahalle ve köyün avarız yükünü üstlenmeyi veya hafifletmeyi hedeflemiştir. Bunların gelirleri ile bütün mahalle veya köy halkının veya içlerinden sadece fakir olanların vergi borçları ödenmiştir. Yine avarız vakıflarından umulmadık masraflarla yardımlara fon ayrılmıştır. Zamanla vergi borçlarının ödenmesi önemini kaybetmiş, avarız vakıflarının giderleri içerisinde su yolu ve kaldırım inşası, fakirlerin iaşesi, evlendirilmesi, sermaye tedariki, cenaze masraflarının karşılanması gibi hususlar ön plâna çıkmıştır.
Kampüs şeklindeki tesisler olan külliyelerde, öğrencilere, hastalara, yolculara ve farklı kesimlerden halka verilen beslenme giderleri önemli bir yer tutmaktaydı.
Vakıfların gördükleri hizmetlerden birisi de sosyal güvenlik hizmetleridir. Sosyal güvenlik hizmetleri, bir tehlikeye maruz kalanlara dönük hizmetlerdir. Sosyal güvenlik hizmetleri iki grupta incelenebilir. Birinci grupta, hiçbir aidat, prim veya ücret ödenmeden yararlanılan hizmetler yer alır. İkinci grupta ise Emekli Sandığı ve SSK gibi prim ödenen sosyal güvenlik kurumları yer alır. Vakıfların sunduğu sosyal güvenlik hizmetleri daha çok birinci gruptaki, hiçbir aidat, prim veya ücret ödenmeyen hizmetlerdir..
Vakıflar sadece yardım faaliyetleri yürütmemişlerdir. Aynı zamanda, kurdukları tesislerle üretime ve istihdama da katkı sağlamışlardır.
Vakıfların toplum hayatına önemli bir katkısı da meslekî dayanışmaya yaptığı destektir. Aynı meslek grubunun kurduğu hirfet vakıfları, esnaf ve sanatkâr dayanışmasına, yeniçeri ortalarında kurulan vakıflar (sandıklar) askeri sınıf dayanışmasına katkı sağlamıştır.
Vakıf, toplumun güçlü ve varlıklı kesimlerinden; zayıf ve varlıksız kişilere doğru yardım aktararak, toplumsal gerginlikleri azaltmada rol alabilecek bir kurum özelliği taşımaktadır.
Vakıflar, sağlık, eğitim, bayındırlık, şehircilik sahalarında yatırımlara katılmak suretiyle, devlet bütçesinin ekonomik yatırımlara kaymasını sağlayarak devletin güçlenmesine etki eder. Tarihte olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında da eski vakıflardan büyük ölçüde yararlanılmış, o dönemde küçük bir kasaba görünümünde olan Ankara'nın başkent olması ve başkentliğini sürdürebilmesinde vakıflar büyük rol almışlardır. (bkz. Nazif Öztürk, "Ankara'da Vakıflar" Altındağ'ın Manevî Coğrafyası, s. 15-16; Ali Kılcı, "Ankara'nın Tarihî Yapıları;" Altındağ'ın Manevî Coğrafyası, s. 207)
Günümüzde de vakıflar toplum hayatına çok yönlü katkı sağlamaktadırlar. Vakıf eğitim kurumları eğitime katkı sağlarken, sosyal yardım vakıfları muhtaçlara destek sağlamaktadır. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları'nın Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP) aracılığı ile küçük sermayelerle iş kurulması sağlanmaktadır.
SRAP benzeri projeler ile KOBİ lerin finansmanında vakıflardan yararlanılabilir. Ayrıca Risk Sermayesi'nin finansmanında da vakıflardan yaralanmak mümkündür.
Vakıflar, ekonomik ve sosyal açıdan zayıf, güçsüz ve fakir kimselere, hasta, yaşlı, düşkün ve benzeri muhtaçlara hiç bir aidat, prim veya ücret ödemeden yaptıkları yardımlarla sosyal hayata etki etmişler, böylece toplumdaki gerginliklerin yumuşatılmasına ve dayanışmanın sağlanmasına katkı yaparak toplumsal barışa destek olmuşlardır.
Vakıfların alacak kayıtları, Müslümanlar tarafından kurulan vakıflardan, gayrimüslimlere çok sayıda borç verildiğini göstermektedir. Böylece vakıflar toplumun değişik kesimleri arasında ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesinde, bu ilişkilerin canlı tutulmasında önemli rol almıştır.
Vakıfların, kadınların toplumsal faaliyetlere katılımında da önemli bir rol oynadıkları görülmektedir. Kadınlar tarafından vakıflar kurulmuş, bazı vakıflarda kadın yöneticiler görev yapmış, bazı vakıflar tarafından kadınlara borç para verilmiş, böylece kadınların toplumsal ve iktisadî hayatta rol almasına katkı sağlanmıştır.
Birçok kamu hizmeti vakıflar kanalıyla görülünce devlet maliyesi rahatlamış, gerekli binalar ve hizmetler ile bunların onarımı yapılmıştır. Atıl kalmış verimsiz sermayenin vakıflar yoluyla kamu alanına, verimli alanlara aktarılması suretiyle az da olsa devamlı gelir getiren tesisler kurulmuştur. Vakıf kurmak için toplum tasarrufa teşvik edilmiş, toplumda tasarruf temayülü artmıştır.
Vakıf kurarken toplum yararının gözetilmesinin şart olduğu görülmektedir. Günümüzde de toplum yararı gözetilerek kurulan, belli kişi veya grupların menfaatlerini veya nüfuzlarını artırmak amacı gütmeyen vakıflara kolaylık sağlanması, hem devletin yükünü hafifletecek hem de toplumu rahatlatacak bir etki yapabilir.
Vakıf anlayışını, şairin Mevlânâ Celâleddin Rûmî'yi anlatırken kullandığı ifadelerde de görebiliriz:
"Sağ elimi kaldırdım,
Sol elimi daldırdım,
Dilim kalbe indirdim,
Döndüm Mevlâna gibi."
Vakıf kuranlar, bir ellerini kaldırarak Allah'tan aldıkları nimetleri, diğer elleriyle Allah'ın yarattıklarına vermektedirler, kendileri yaratıklardan almamaktadırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in, "Veren el alan elden üstündür." hadis-i şerifindeki veren el olmaktadırlar.