Merhabalar! Dünyanın bütün Yukarıköylü, Hamuryalı, Vesetli, Kiremitlili, Meksilalı, Maçkalı gençleri ve çocukları. Bugün bu yazımda sizlere naçizane bir masal anlatmaya çalışacağım. Her ne kadar masal dediysem de aslında yayla çocukluğu yaşanmışlıklarından bahsedeceğim.
Dumanlı, çiseli bir yayla ikindisinde başlasın bugünkü masalımız;
Çiriğta kokusu geliyor hartama örtülü yayla evinden. Mahallenin uşaklarını tatlı bir heyecan sarıyor. Biraz sonra bu çiriğtalardan kendilerine düşen payı alacaklarını biliyorlar: Çünkü çiriğta bir evde pişti mi diğer evlere de dağıtılır. Gün annelere iyi davranma günüdür. Çünkü uslu çocuk olunursa çiriğtaya toz şekeri serpmeye izin verir anneler. Çocuk karnını doyurduktan sonra kapı önünde arabacılık oynarken dumanın altında karşı sırtlardan gerçek araba sesini duyar ve elindeki bütün oyuncaklarını bırakarak var gücüyle araba yoluna koşar ve arabanın gelmesini kendi gibi diğer arkadaşlarıyla bekler. Arabayı görmek çocuklar için çok önemlidir. Uzaktan “cızzzt” diye ses varsa arabanın markasını tahmin eder. Hatta kulaklar o kadar hassastır ki çoğu kez arabanın sesinden arabanın kime ait olduğunu tahmin eder çocuklar. Çocuklar bir mühendislik harikası göstererek yoldaki büyük çukurları taşla döşemişlerdir ve emeğinin karşılığını şoförlerden alacaklardır. Onun için yolun kenarında çocukların vakur bir duruşu vardır ve asla el açmazlar. Verilen paralar eşit olarak paylaşılır ve Hocamezarında ki dükkânlardan sarı kurabiye bisküvi veya para biraz daha fazlaysa yaz helvası alınırdı. Bu dumanlı, çiseli havada yaylanın en büyük huzuru ineklerin yaylımdan eksiksiz olarak dönmesidir. Çünkü dumanda inek aramak zordur. Hele de boynunda çanı yoksa. Yamaçlardan yüzmek arabalarıyla (bilyeli 3 tekerli elde yapılmış araç)Kaymanın tam vaktidir. Sıra sıra taşlardan ehliyet sınavı yapmalı. Hele şu dozer bilyeli araba yok mu her çocuğun sevdası çünkü onu hiçbir araba geçemiyor. Bu masaldaki çocuklar oyuncaklarını kendi yaparlardı. Öyle googleden oyun yazıp çağırmazlardı. Vahşi counter oyunlarını bilmezlerdi. Onlar kara lastiklerin bir an önce yıpranmasını beklerlerdi ki tahtadan yaptıkları arabalarına tekerlek kesecekti. Tahta bulunmasa yontulacak taşlardan araba yaparlardı:
- Bak benim arabam aynı Ali Rıza Dayının münübüsüne benzedi, diyerek Bir Heykeltıraş sanatçısı gibi eserini sergileyecektir.
Akşam olmuştur artık. Yer ateşinin kenarında sıralanmıştır anneler, çocuklar, ablalar ağabeyler… Deniz tarafından rüzgâr eser çok tüterdi. Olsun nasıl olsa duman güzele giderdi ve ateş kenarında oturan herkes güzeldi. Komşular evlerde toplanıp eski zaman sohbetleri yapalardı. Sıcak küllerin içindeki lacivert çinko çaydanlıktan çaylar keyifle içilirdi. Yatsı vaktinde herkes dağılır ateş yanan taş süpürülür mayası gelmiş mısır ekmeği saçın altına konur; artık sabah taze mısır ekmeği yenecektir. Çocuklar kırtil yataklarında yatmış radyodan “arkası yarın” tiyatro programını dinlerken en güzel en hülyalı uykulara dalmışlardır.
Selam olsun o yaylanın insanlarına, çocuklarına! Selam olsun dağına taşına! Ve bu güzellikleri yaşamak için hayden yaylaya, hayden yaylaya…
Sevgi ve saygılarımla